YAPIM : 2004
TÜR : Drama / Romance / Sci-Fi
IMDB : 8,4
QUEEN : 8
Oyuncu kadrosunda ;
Jim Carry, Kate Winslet, Elijah Wood, Mark Ruffalo, Kirsten Dunst gibi isimler bulunan yapım Türkiye'de 2006 yılında 'Sil Baştan' adıyla vizyona girmiştir.
Bir çok ödül almış bir yapım olan, Eternal Sunshine of the Spotless Mind, bir çok eleştirmenden övgülü yorumlar aldığı gibi, izleici kitlesinden de olumlu geri dönüşler yaşamıştır.
Filmin konusu kısaca şöyle;
İlişkileri monotonlaşıp katlanılmaz hale gelince, birbirlerini unutmak isteyen bir çiftin hikayesi anlatılıyor.
Fakat bu çiftin birbirlerini unutması öyle mecazi anlamda değil. Cidden birbirlerini, onlara ait tüm anıları beğinlerinden sildiriyorlar.
Bu işlem sırasında ne kaybettiğini anlayan Joel 'un, artık bir çok şeyi geri almak için çok geç olduğunu fark edişi ve hayatının aşkına tutunmaya çalışma çabaları perdeye yansıtılıyor.
TÜR : Drama / Romance / Sci-Fi
IMDB : 8,4
QUEEN : 8
Oyuncu kadrosunda ;
Jim Carry, Kate Winslet, Elijah Wood, Mark Ruffalo, Kirsten Dunst gibi isimler bulunan yapım Türkiye'de 2006 yılında 'Sil Baştan' adıyla vizyona girmiştir.
Bir çok ödül almış bir yapım olan, Eternal Sunshine of the Spotless Mind, bir çok eleştirmenden övgülü yorumlar aldığı gibi, izleici kitlesinden de olumlu geri dönüşler yaşamıştır.
Filmin konusu kısaca şöyle;
İlişkileri monotonlaşıp katlanılmaz hale gelince, birbirlerini unutmak isteyen bir çiftin hikayesi anlatılıyor.
Fakat bu çiftin birbirlerini unutması öyle mecazi anlamda değil. Cidden birbirlerini, onlara ait tüm anıları beğinlerinden sildiriyorlar.
Bu işlem sırasında ne kaybettiğini anlayan Joel 'un, artık bir çok şeyi geri almak için çok geç olduğunu fark edişi ve hayatının aşkına tutunmaya çalışma çabaları perdeye yansıtılıyor.
Şimdi Queen'in eleştirisine gelelim;
10 yıllık bir film olmasına rağmen ben malesef izleme şerefine yeni erişebildim.Uzunca bir süredir listemde olmasına rağmen hep alt sıralara kaydırdığım ilk ve tek Jim Carry filmi olma talihsizliğini yaşamıştır Eternal Sunshine of the Spotless Mind.
Filme, ana karakterimiz Joel Barish (Jim Carry)'in sabah uyandığını, işe gitmek için metroyu beklediğini ancak birden fikrini değiştirip koşarak başka bir metroya bindiğini görerek başlıyoruz.Sonra nedense bir sahile gidiyor ve orada özlemle eski bir eve bakıyor ve orada bir kadını fark ediyor.Clementine Kruczynski (Kate Winslet) de orada aynı Joel gibi bir şeyleri aramak için bulunuyor ve birbirleriyle konuşmadan ama birbirlerini hep çaktırmadan izleyerek yemek yiyor,otobüse biniyorlar.Derken Clementine Joel 'a laf atıyor ve sonrasında onu eve davet ediyor.
Orada söylenen bir şey o kadar hoşuma gitti ki, her ne kadar hızlı başlamış da olsa, bu filmi sonuna dek izlemeye karar vermemi sağladı.
Clementine orada Joel 'a diyor ki, "I 'm gonna marry you.I know it."ve Joel da cevaben, "Hmm... Okay."
O kadar. Bu basit monolog ve Clementine 'ın mavi saçları beni filme kopmaz bir şekilde bağladı nedense...
10 yıllık bir film olmasına rağmen ben malesef izleme şerefine yeni erişebildim.Uzunca bir süredir listemde olmasına rağmen hep alt sıralara kaydırdığım ilk ve tek Jim Carry filmi olma talihsizliğini yaşamıştır Eternal Sunshine of the Spotless Mind.
Filme, ana karakterimiz Joel Barish (Jim Carry)'in sabah uyandığını, işe gitmek için metroyu beklediğini ancak birden fikrini değiştirip koşarak başka bir metroya bindiğini görerek başlıyoruz.Sonra nedense bir sahile gidiyor ve orada özlemle eski bir eve bakıyor ve orada bir kadını fark ediyor.Clementine Kruczynski (Kate Winslet) de orada aynı Joel gibi bir şeyleri aramak için bulunuyor ve birbirleriyle konuşmadan ama birbirlerini hep çaktırmadan izleyerek yemek yiyor,otobüse biniyorlar.Derken Clementine Joel 'a laf atıyor ve sonrasında onu eve davet ediyor.
Orada söylenen bir şey o kadar hoşuma gitti ki, her ne kadar hızlı başlamış da olsa, bu filmi sonuna dek izlemeye karar vermemi sağladı.
Clementine orada Joel 'a diyor ki, "I 'm gonna marry you.I know it."ve Joel da cevaben, "Hmm... Okay."
O kadar. Bu basit monolog ve Clementine 'ın mavi saçları beni filme kopmaz bir şekilde bağladı nedense...
Derken, bir kaç sahne sonra film aniden şekil değiştirdi diyebilirim.Birden Joel 'u arabada ağlıyor bulduk ve o andan itibaren filmin temposunu yakalamak izleyici için, en azından benim için, biraz zor oldu.'Ne oluyor? kim kimdir? neden buradayız?' gibi sorular aklımda yankılanarak filmi bir süre izledikten sonra anladım ki olay tahminimden daha da karışıkmış.
Bu bocalamamdaki en önemli faktörün izlemeden önce filmin konusunu okumamamla doğrudan ilgili olduğunu düşünüyorum.Aslında genel konsepti bildiğinizde, takdir edersiniz ki, olan biteni tahmin etmek daha kolay oluyor.
Sonra neler döndüğünü kavradığımda izlemek daha zevkli hale geldi elbette.Derken, derken filmin en sonunda artık tüm düğümler çözüldüğünde kafamda beliren ve eşini bulamadığım tüm parçaları yerine oturttuğumda filme bayıldım. Böyle sonları olan, başta gördüklerimizi sonradan bir yere bağlayabildiğimiz, karmaşık yapılı filmlere bayılıyorum! Gerçek hayatı anımsatıyor bana. Siz olmayan herkes ve sizin olmayan herşeyi anlayabilmek tamamen mümkün olmuyor diye düşünürüm hep.
Bazen, bazı insanların davranışları çok tuhaf gelebiliyor insana.Aslında bunlar şahit olduğumuz olayın öncesini bilmediğimizden, yaşamadığımızdan hep.O yüzden 'önyargı' en sevmediğim ve malesef zaman zaman, herkes gibi, benimde içine düştüğüm bir huy olsada en sevmediğim insan hatasıdır.
Film eleştirime geri dönecek olursam, bir aşığın zihninin içini gördüğümüz bu filmde yönetmenin başarısı da bahsi unutulucak gibi değil hani.Her ne kadar 'oyuncuların başarısı filmi izletilir kılar' gibi bir yargı olsada insanlarda, aslında filmi izlenilir kılanın çekimi olduğunu düşümüşümdür ben hep.
O yüzden yönetmene, yani Michel Gondry 'e de tebrik ve teşekkürlerimi borç bilirim :)
İyi Seyirler...
Bu bocalamamdaki en önemli faktörün izlemeden önce filmin konusunu okumamamla doğrudan ilgili olduğunu düşünüyorum.Aslında genel konsepti bildiğinizde, takdir edersiniz ki, olan biteni tahmin etmek daha kolay oluyor.
Sonra neler döndüğünü kavradığımda izlemek daha zevkli hale geldi elbette.Derken, derken filmin en sonunda artık tüm düğümler çözüldüğünde kafamda beliren ve eşini bulamadığım tüm parçaları yerine oturttuğumda filme bayıldım. Böyle sonları olan, başta gördüklerimizi sonradan bir yere bağlayabildiğimiz, karmaşık yapılı filmlere bayılıyorum! Gerçek hayatı anımsatıyor bana. Siz olmayan herkes ve sizin olmayan herşeyi anlayabilmek tamamen mümkün olmuyor diye düşünürüm hep.
Bazen, bazı insanların davranışları çok tuhaf gelebiliyor insana.Aslında bunlar şahit olduğumuz olayın öncesini bilmediğimizden, yaşamadığımızdan hep.O yüzden 'önyargı' en sevmediğim ve malesef zaman zaman, herkes gibi, benimde içine düştüğüm bir huy olsada en sevmediğim insan hatasıdır.
Film eleştirime geri dönecek olursam, bir aşığın zihninin içini gördüğümüz bu filmde yönetmenin başarısı da bahsi unutulucak gibi değil hani.Her ne kadar 'oyuncuların başarısı filmi izletilir kılar' gibi bir yargı olsada insanlarda, aslında filmi izlenilir kılanın çekimi olduğunu düşümüşümdür ben hep.
O yüzden yönetmene, yani Michel Gondry 'e de tebrik ve teşekkürlerimi borç bilirim :)
İyi Seyirler...